5 Ağustos 2011 Cuma

SU GİBİ



Şimdi sen Su olduğunu düşün. Su kadar özel,
su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez...

İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül,
ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın...

Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin...
Gürültünün parçası olursun sadece.

Suyun yanında olanlar Suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada,
lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düsünürler...
Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!

Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden
su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın
en sakin anını bekledi Suyun durgun yerlerini bulabilmek için,
gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için
en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda...

Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,
su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez...

Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi
yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! ..

Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil!
Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma,
ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin!

Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin! ..

Su yüce Allahın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri...
Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel,
su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez,
tükenmez olduğunu da unutma.

Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de
kiyametler koparıcı olabileceğini unutma...

Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil!

Vadiler varken önünde ve ovalar varken,
yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini
ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.

Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe...

Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve
kaçılan olursun; seller, afetler gibi...

Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak...

Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan
konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan
birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!

Ama yapman gereken şu, değil mi?
Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.
Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini,
kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin
anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini...

Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının
ne kadarı olduğunu düşüneceksin...

Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az
ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın...

Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde
olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında,
vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de
fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin! ..

Demeyeceksinki, ben canım isteyince giderim iskeleye,
vapur da o saniyede gelmek zorunda! ..

Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde
söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek,
anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda! ..

Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,
ama maalesef değil...

Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan
bir tavşan gördün mü hiç? ..

Veya önüne çıikan Ağaçları dahi sürükleyen bir selden
susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?

Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler,
beyni olan her yaratık gibi!

Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset...

Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı...

Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla...

Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini;
girebilmeyi öğren insanların damarlarına.

Hayat ver...
Vazgeçilmez ol! ! ..

 

TAŞIN İZİ


Taşın Bıraktığı İz...

Genç bir adam, yeni Jaguarı içinde kurulmuş,biraz da hızlıca, bir mahalleden geç...iyordu.

Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar gecen mesafede yola çocuk fırlamadı.
Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir tas çarptı.Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı.

Bunu yaparken de bağırıyordu:
Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o tasın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir suru para ödemek zorunda kalacağım.

Neden yaptın bunu? ? ? '
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi:
'Lütfen, amca, lütfen kızmayın.Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim.Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar
durmadı'



Çocuk gözlerinden süzülen yasları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti:'Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.'
Çocuğun simdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:

'Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardim edebilirmisiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.'

Ne diyeceğini bilemez halde, genç adam boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı.Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam,abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı.


Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.arabanın yan kapısında tasın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi.

Oradaki izi,şu mesajı unutmamak için sakladı:

'Hiçbir zaman yasamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin tas atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme.

Allah ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur.

Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa,bize tas fırlattırmak zorunda kalır.

Fısıltıyı dinle...

Veya taşı bekle.

Seçim senin..


    ALINTI

4 Ağustos 2011 Perşembe

SENDE BULACAKLAR...


 
 
Her gözyaşı içinde bir deniz saklar,
Sular taşar bilirim ağlayınca balıklar...

Konuşsam kızacaklar sussam asacaklar,
Beni bende değil sende bulacaklar...

Ölümden sızan damladır hayat,
Su bilir, toprak bilir, bunu bilmez çocuklar...
 
Murat Kekilli

YÜREK YANGINI...


 
Uzak diyarlara vuslat yurdundan
Hasret gemisine biner gelirim
Düştüğün batağa senin ardından
Güzel gözlerine kanar gelirim

Işıksız güneşim geceye doğan
Ferhat’taki ruhum hasreti boğan
Hazan yağmuruydum zamansız yağan
Üşüme diyerek diner gelirim.

Gözlerim rüyayı gerçek sayar da
Hep seni bekledim her sonbaharda
Suretin gönlümü aşka boyar da
Yâr; zatını Leyla, sanar gelirim.

Aşktan kaçardım hep günahım gibi
O düşer peşime bir vehim gibi
Putlarla savaşan İbrahim gibi
Nemrut ateşinde yanar gelirim.

Ferhat dağı deler Şirin aşkına
Kerem Aslı için dönmüş şaşkına
Gönlüm dayanmaz da sele taşkına
Kays iken Mecnuna döner gelirim.

Gözümün yaşını yağmurla sil de
Ruhun bende kalsın bedenin elde
İster kör de bana istersen lâl de
Yine de ismini anar gelirim.
S.D.

ANLAM...


 
 
Bu dünyadan en çok anladığım şu ki, bu dünya insanın bütün duygularına karşılık gelecek yer değil. Hep bir tarafımız eksik kalıyor. Mutluluklarımız hep gülüşümüzde donuyor. Her mutlu an, onun geçebileceği düşüncesiyle mutlu olamıyor, mutlanamıyor, devam edemiyor, yüzü ekşiyor. İnsan bu fenayı gördükçe hayat yükü daha da ağırlaşıyor. Hem bu kadar duygun olacak ama bu hayat ve dünya yetmeyecek...
 
Bunun bir anlamı olmalı demiştim bir gün..
Bunun bir anlamı olmalı...
 
(S.Demirci)

İncitme Gönül...


 
 
Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül...
Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül...

Başın olsada yüksek, gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek, yolu incitme gönül...

Mevla verince azma, geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül...

Dokunur gayretine, karışma hikmetine
Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül...

Sevmekten geri kalma,yapan ol,yıkan olma
Sevene diken olma,gülü incitme gönül...

Konuşmak bize mahsus,olsada bir güzel süs,
Ya hayır de,ya da sus,dili incitme gönül...

Sevmekten geri kalma,yapan ol, yıkan olma
Sevene diken olma, gülü incitme gönül..

Konuşmak bize mahsus, olsada bir güzel süs,
Ya hayır de,ya da sus, dili incitme gönül...
 
Yunus Emre

ELİF GİBİ


Adam gibi seveceksen,
Git sevdayı O’ndan öğren.
Yanar kalbi sormaz neden,
Elif gibi olamazsın...

Çileleri Elif’e haz,
Yardan diye hayıflanmaz.
Gündüz gece eder niyaz,
Elif gibi olamazsın...

Elif yanmıştır Yar’ına,
Aşkı odundur harına.
Sanırsın çıkmaz yarına,
Elif gibi olamazsın...

Elif zarif Elif ince,
O’nunla ölçülme bence.
Sevmemişsen yeterince,
Elif gibi olamazsın...