5 Ağustos 2011 Cuma

SU GİBİ



Şimdi sen Su olduğunu düşün. Su kadar özel,
su kadar faydalı ve su kadar çok... Tükenmez...

İnanıyorum ki, gerçekten de öylesin. Ama ister çesmelerden dökül,
ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak, dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani; seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın...

Unutma! Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin...
Gürültünün parçası olursun sadece.

Suyun yanında olanlar Suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada,
lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düsünürler...
Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi!

Ormandaki hiç bir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden
su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın
en sakin anını bekledi Suyun durgun yerlerini bulabilmek için,
gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar için
en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda...

Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel,
su gibi yararlı, su gibi vazgeçilmez...

Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi
yaşatıcı ol, su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! ..

Sen bir su ol... Ama rahmet ol, afet değil!
Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma,
ocaklarını söndürme, sana felaket denmesin!

Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin! ..

Su yüce Allahın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri...
Suya benzediğini unutma! Su gibi özel, su gibi güzel,
su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez,
tükenmez olduğunu da unutma.

Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de
kiyametler koparıcı olabileceğini unutma...

Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil!

Vadiler varken önünde ve ovalar varken,
yayılabileceğin küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini
ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene.

Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe...

Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve
kaçılan olursun; seller, afetler gibi...

Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak...

Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan
konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan
birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara!

Ama yapman gereken şu, değil mi?
Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini.
Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini,
kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin
anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini...

Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının
ne kadarı olduğunu düşüneceksin...

Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az
ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın...

Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde
olduğu halde, saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında,
vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi, sen de
fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin! ..

Demeyeceksinki, ben canım isteyince giderim iskeleye,
vapur da o saniyede gelmek zorunda! ..

Demeyeceksin ki, aklıma geleni aklıma geldiği biçimde
söylerim. Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek,
anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda! ..

Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın,
ama maalesef değil...

Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan
bir tavşan gördün mü hiç? ..

Veya önüne çıikan Ağaçları dahi sürükleyen bir selden
susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü?

Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler,
beyni olan her yaratık gibi!

Hadi... Sen şimdi su olduğunu düşün, ve kendini su gibi hisset...

Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı...

Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez, tükenmez olduğunu hatırla...

Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini;
girebilmeyi öğren insanların damarlarına.

Hayat ver...
Vazgeçilmez ol! ! ..

 

TAŞIN İZİ


Taşın Bıraktığı İz...

Genç bir adam, yeni Jaguarı içinde kurulmuş,biraz da hızlıca, bir mahalleden geç...iyordu.

Park etmiş arabaların arasından yola fırlayan bir çocuk olabilir düşüncesiyle dikkatini daha çok yol kenarına vermişti. Bir şeyin yola fırladığını görünce hemen fren yaptı ama aracı durana kadar gecen mesafede yola çocuk fırlamadı.
Bunun yerine, yepyeni arabasının yan kapısına büyükçe bir tas çarptı.Adam hızlıca frene yüklendi ve taşın fırlatıldığı boşluğa doğru geri geri gitti.Sinirlenmiş olan genç adam arabasından fırladı ve taşı atan çocuğu kaptığı gibi yakında park etmiş olan bir arabanın gövdesine sıkıştırdı.

Bunu yaparken de bağırıyordu:
Sen ne yaptığını sanıyorsun serseri? Bu yaptığın ne demek oluyor? O gördüğün yepyeni ve pahalı bir araba ve attığın o tasın mahvettiği yeri düzelttirmek için kaportacıya bir suru para ödemek zorunda kalacağım.

Neden yaptın bunu? ? ? '
Küçük çocuk üzgün ve suçlu bir tavır içindeydi:
'Lütfen, amca, lütfen kızmayın.Ben çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim, bilemedim.Taşı attım çünkü işaret etmeme rağmen diğer arabalar
durmadı'



Çocuk gözlerinden süzülen yasları elinin tersiyle silerek park etmiş bir aracın arkasına işaret etti:'Abim orada. Yokuştan aşağı yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü ve ben onu kaldıramıyorum.'
Çocuğun simdi hıçkırıklardan omuzları sarsılıyordu ve şaşkın adama sordu:

'Onu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturtmama yardim edebilirmisiniz? Sanırım abim yaralandı ve benim için çok ağır.'

Ne diyeceğini bilemez halde, genç adam boğazındaki düğümden yutkunarak kurtulmaya çalıştı.Yerde yatan sakat çocuğu kaldırıp tekerlekli sandalyesine oturttu, cebinden temiz ve ütülü mendilini çıkartıp, çeşitli yerlerinde oluşmuş ve kanayan yara ve sıyrıkları dikkatlice silmeye çalıştı. Bir şeyler söyleyemeyecek kadar duygulanmış olan genç adam,abisinin tekerlekli sandalyesini iterek yavaş yavaş uzaklaşan çocuğun ardından bakakaldı.


Jaguar marka arabasına geri dönüşü yavaş yavaş oldu ve yol ona çok uzun geldi.arabanın yan kapısında tasın bıraktığı iz çok derin ve net görülür şekildeydi ama adam orayı hiçbir zaman tamir ettirmedi.

Oradaki izi,şu mesajı unutmamak için sakladı:

'Hiçbir zaman yasamın içinden, seni durdurmak ve dikkatini çekmek için birilerinin tas atmasına mecbur kalacağı kadar hızlı geçme.

Allah ruhumuza fısıldar ve kalbimizle konuşur.

Bazen, onu dinlemek için vaktimiz olmuyorsa,bize tas fırlattırmak zorunda kalır.

Fısıltıyı dinle...

Veya taşı bekle.

Seçim senin..


    ALINTI

4 Ağustos 2011 Perşembe

SENDE BULACAKLAR...


 
 
Her gözyaşı içinde bir deniz saklar,
Sular taşar bilirim ağlayınca balıklar...

Konuşsam kızacaklar sussam asacaklar,
Beni bende değil sende bulacaklar...

Ölümden sızan damladır hayat,
Su bilir, toprak bilir, bunu bilmez çocuklar...
 
Murat Kekilli

YÜREK YANGINI...


 
Uzak diyarlara vuslat yurdundan
Hasret gemisine biner gelirim
Düştüğün batağa senin ardından
Güzel gözlerine kanar gelirim

Işıksız güneşim geceye doğan
Ferhat’taki ruhum hasreti boğan
Hazan yağmuruydum zamansız yağan
Üşüme diyerek diner gelirim.

Gözlerim rüyayı gerçek sayar da
Hep seni bekledim her sonbaharda
Suretin gönlümü aşka boyar da
Yâr; zatını Leyla, sanar gelirim.

Aşktan kaçardım hep günahım gibi
O düşer peşime bir vehim gibi
Putlarla savaşan İbrahim gibi
Nemrut ateşinde yanar gelirim.

Ferhat dağı deler Şirin aşkına
Kerem Aslı için dönmüş şaşkına
Gönlüm dayanmaz da sele taşkına
Kays iken Mecnuna döner gelirim.

Gözümün yaşını yağmurla sil de
Ruhun bende kalsın bedenin elde
İster kör de bana istersen lâl de
Yine de ismini anar gelirim.
S.D.

ANLAM...


 
 
Bu dünyadan en çok anladığım şu ki, bu dünya insanın bütün duygularına karşılık gelecek yer değil. Hep bir tarafımız eksik kalıyor. Mutluluklarımız hep gülüşümüzde donuyor. Her mutlu an, onun geçebileceği düşüncesiyle mutlu olamıyor, mutlanamıyor, devam edemiyor, yüzü ekşiyor. İnsan bu fenayı gördükçe hayat yükü daha da ağırlaşıyor. Hem bu kadar duygun olacak ama bu hayat ve dünya yetmeyecek...
 
Bunun bir anlamı olmalı demiştim bir gün..
Bunun bir anlamı olmalı...
 
(S.Demirci)

İncitme Gönül...


 
 
Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül...
Bir küçük meyve için, dalı incitme gönül...

Başın olsada yüksek, gözün enginde gerek,
Kibirle yürüyerek, yolu incitme gönül...

Mevla verince azma, geri alınca kızma,
Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül...

Dokunur gayretine, karışma hikmetine
Sahibi hürmetine, kulu incitme gönül...

Sevmekten geri kalma,yapan ol,yıkan olma
Sevene diken olma,gülü incitme gönül...

Konuşmak bize mahsus,olsada bir güzel süs,
Ya hayır de,ya da sus,dili incitme gönül...

Sevmekten geri kalma,yapan ol, yıkan olma
Sevene diken olma, gülü incitme gönül..

Konuşmak bize mahsus, olsada bir güzel süs,
Ya hayır de,ya da sus, dili incitme gönül...
 
Yunus Emre

ELİF GİBİ


Adam gibi seveceksen,
Git sevdayı O’ndan öğren.
Yanar kalbi sormaz neden,
Elif gibi olamazsın...

Çileleri Elif’e haz,
Yardan diye hayıflanmaz.
Gündüz gece eder niyaz,
Elif gibi olamazsın...

Elif yanmıştır Yar’ına,
Aşkı odundur harına.
Sanırsın çıkmaz yarına,
Elif gibi olamazsın...

Elif zarif Elif ince,
O’nunla ölçülme bence.
Sevmemişsen yeterince,
Elif gibi olamazsın...

Öylesine Bir Mektup...

Öyle içimdesin ki... Birden aklıma geldi, Tuttum sana bir mektup yazdım dün...Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.Neler yazmışım diye merakımdan...
……
Sonu sana geliyor her cümlenin... Her şeyin başında içinde ve sonundasın... Bu değişmiyor… Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını... Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum…
 Mektup cebimde...
Cebim yüreğime yakın...
Yüreğim sende...
Sen yüreğime yakın...
Öyleyse mektup sende...
Can Dündar

Elif deyip geçme



Etimolojik yapısı itibariyle elif, tanışmak, kaynaşmak, sevmek, cana yakın

olmak, dostlukta bu-lunmak anlamlarına gelen “ülfet” ile, bir şeyin müteaddit

unsurlarını bir araya getirmek, ara-sını bulmak, imtizaç ettirmek anlamındaki

“te’lif’ mastarlarının türediği “e-I-f’ kökündendir. Elif, alfabenin ilk harfi olduğu

gibi diğer harflerin de sebebi ve kaynağıdır. Hatta İbn Muklâ‘nın ka-ligrafi

sistemine göre, bütün diğer harfler “elif” şeklinde yazılmalıdırlar. Buna göre

diğer harflerin hep-si “elif” harfinin değişik kıvrımları şeklinde yazılmasıyla

meydana geldiğinden, o tüm harflerin aslı veesası durumundadır. Elif gerek

yazılışındaki incelik ve zerafet şeklinden ve hat sanatının özelliklerinden,

gerekse taşıdığısembolik anlamlardan hareketle Türkçemizde çeşitli mazmunlara

ve zarif nüktelere kaynaklık yapmış-tır. Birçok deyimler “elif’ ile ifade edilmiştir:

“Elif’ ten yâya kadar” deyimi baştan sona kadar okumak,bilmek ve öğrenmek;

“Elifi görse mertek sanır” deyimi de okuma yazma bilmeme ve cehalet anlamı-na

gelir. “Elifi elifine” aynen, tıpatıp uygunluğu ifade için kullanılır. Tarikatlarda bir

kısım tarikat eşyaları elifle yapılmış isimler taşır. Mesela tarikat ehlinin kullandığı

birtür başlığa “elifi tâc” denmektedir. Bu deyimin geçtiği Üsküdarlı Razî’ye ait

dörtlük şöyledir: “Başta elifi tâcı Kendi başların tâcıTarîk-i Nakşiyye‘den

Gözlerin Hallac”Bektaşîlerin giydikleri yeşil çuhadan yapılmışbaşlığın adı ise

“Horasanî elifi tâc”dır. Eskiden çocuk yaşta tahta çıkan padişahlarıncülûs

merasimleri sırasında alnına bir elif çekmekâdetti. Bu âdet daha sonra halk

tabakasına da kay-mış ve akıllı, güzel çocukların alınlarına nazardankorumak

gayesiyle elif çekilirdi. Bu deyim aynı za-manda, Enderunlu Vasıf’ın, “Ah bir elif

çekti yine ca-nan bu gece” mısraında olduğu gibi aşığın sinesine aşkyarası

açmak manasında da kullanılmıştır. Çok eskiden beri hemen her alfabedeki

harflerin ra-kam olarak birer karşılığının bulunduğu, yani harflerinaynı zamanda

rakam yerine de yazıldığı bilinmektedir. Elif ister harf, ister sayı olsun daima dik

yazılır.Bu özelliği uluhiyetten ubudiyete gelen fuyuzat içinalıcı bir anten,

ubudiyetten uluhiyete yükselecekdua ve niyazlar için yükseltici bir işaret

(amplifi-katör)tir. Yine bu özelliği ile mirac sırrının ve “sı-rat-ı müstakim”in de

sembolüdür. Allah ve Ahadisimlerinin ilk harfi olduğu gibi evvel, ahir, ezelve

ebed sıfatlarının da ilk harfi olan “elif”, evvelile ahiri, ezel ile ebedi Ahadiyet

çizgisinde birleş-tiren semboldür. Öte yandan tasavvuf geleneğinde elif, “Al-

lah” ın “Bir”liğini ifade eden bir “Vahdet” sem-bolüdür. Buna göre bütün harfleri,

onların sebe-bi ve kaynağı olan elifte görmek, bütün varlıkla-rı “Ahad” (Allah)’

da görmek demektir. Çünküelif harflerin evveli olduğu gibi Allah da

bütünvarlıkların evvelidir. Böylece elif Yüce Allah’ın,varlığının ezelde bidayeti,

ebedde nihayeti olma-yan, O’nun “Evvel”, “ Âhir”, “Zâhir” ve “Bâtın”olan

yegane “BİR” olduğunu ifade eder. İşte buyüzden elifi bilmek her şeyi bilmek

demek olu-yor. Bu anlayışı Yunus şöyle dile getiriyor:“Dört kitabın manasıBellidir

bir Elif’teSen Elifi bilmezsenBu nice okumaktır.”Şu halde Elifi yani Allah’ı bilmek

her şeyi bil-mek demektir. Elif, “Bir” olduğu için her şeyinkaynağıdır. Çünkü

“kesret”, “bir” den geliyor.Bu bakımdan tasavvuf edebiyatımızda Allah is-minin

yerine remz olarak daima “Elif” harfi kulla-nılmıştır. Mim de Hz. Muharnmed’in

remzi ol-muştur. Şair şöyle der: “Elif Allah aşkıdır gönlümde mihmânım be-

nim.Mim Muhammed mürşidim, hem canda ca-nanım benim.” Bir başka beyti de

şöyle: “Elif Allah yeter bana neylerim ağyarını Mim meramım başka değişmem

cihan gül-zârını.” Burada geçen “cihan gül-zârı”, Allah’tan baş-ka her şey,

dünya ile alakalı nimetleri; aşk da yi-ne “mim” harfi ile ilişkili olan Hz.

Muhammed’inaşkını ifade eder. Çünkü Hz. Muhammed, Habi-bullah (Allah

sevgilisi)’dır. Al-i İmran Suresi, 31.ayette şöyle buyrulur: “De ki: Allah’ı

seviyosanızbana uyun ki Allah da sizi sevsin...” Görüldüğügibi bu ayette Hz.

Muhammed’in Allah’ın sevgİ-sinde bir kriter olduğu bildirilmektedir. Yine

Yunus’tan başka bir dörtlük: “Elif okuduk ötürüPazar eyledik götürüYaratılanı

hoş görYaratan’dan ötürü.” Bu tasavvuf şairinin elifin sırrını bu dörtlüsün-de ne

kadar güzel dile getirdiğini anlamak, arifolanlar için herhalde güç olmasa gerek.

Bilindiğigibi “elif” harfi ötürü okunduğu zaman “O”olur, yani Türkçemizde üçüncü

tekil şahsı göste-ren “O” zamiri meydana gelir. “O” zamiri yalınhalde ve tek

başına kullanıldığı zaman Allah ismi-nin yerini almış olur. Türkçedeki “O”

zamiri,Arapçadaki “hu” zamirinin karşılığıdır. O yüzdenelifi ötürü okumak demek

“hû” zikrini diline virdetmek demektir. Kısaca “elif’ deyip geçme. Elif’in manasını

birkere anladık mı bu yeter. Çünkü elif çok derinmanalar ihtiva eder; o İlham

kaynağıdır. Maddîve manevî âlemlerin tümü onda gizlenmiş. Öyleki, elif uğrunda

nice Hak aşıkları yanmışlar, tutuş-muşlar, hatta kellelerini dahi seve seve

vermişler-dir. Türklerin elinde EIif, hem çiziIiş güzelliği ilebir sanat şaheseri

veçhesine büründü, hem dilin-de doğruluğun ve dürüstlüğün simgesi, hem

deTürk kızlarının inceliğini, zarafetine remzedenmilli bir ismi olmuştur. EIif’in

doğruluğun simge-si olduğunu göstermesi açısından, dünyaya ser-zenişte

bulunan Nesîmî’nin şu beyti güzel bir ör-nektir: “Aslı denîdir dünyanın zatında

yoktur elif, Terkibine gel bak ânun şol ya vü nûnü dâli-ne.” Gerçekten de

“Dünya” kelimesinin kökü olanve alçak anlamına gelen “deni” kelimesinin herüç

harfi de eğri büğrüdür, içinde “elif” yani doğ-ruluk yoktur. Esasında Arapça bİr

kelİme olan elif, Yu-nus’un dil laboratuarında Türkçeleşmiş ve Yu-nus’tan sonra

gelen Türk şairlerinin şiirlerinde ta-mamen Türk’ün hayat ve sanat dünyasına

yerleş-miştir. Aşağı yukarı bütün Türk şairleri elifi şiirle-rinde fevkalade

kullanmışlardır. Bu arada Karaca-oğlan’ı hatırlamamak mümkün mü? Ve o mızra-

bını, sazının tellerine vururken, kalbinden gelenilâhî aşk nağmeleri, dudaklarının

ucundan şöyledöküldü: “İncecikten bir kar yağarTozar Elif Elif diyeDeli gönül

abdal olmuş Gezer Elif Elif diye.” Öte yandan hat sanatının en zevkli süsleme örnekleri

adeta Eliflerle içiçedir. Türkülerde, manilerde “Elif”; vuslatına erilemeyen yoluna

canlar fe-da sevgilinin güzelliği karşısında gönülden gözlere uzanan ışıktır...

Divan edebiyatında selvi misal bir endam halinde övgülere konu olur.Seyyid

Nesîmî’den dinliyoruz: “Kâmetüne elif deyen gör ne uzun hayâl iderHer ki diler

visâlini arzû-yı muhâl ider.” Bu sırra mahrem olanlardan biri de Tameşvarlı Âşık

Hasan olmalı: “Elif Hakk’a giden yoldurCim ararsan dal bizdedirBiz de Mevlâ’nın

kuluyuzOtuz iki dil bizdedir.” Pir Sultan Abdal’da EIif, “ârif olanın anladığı” dilden

konuşur: “Hak’dan emir oldu dünyaya geldim. Gözüm açtım mâil oldum ol burca

Ârif oldum Hak kelâmın söyledim Elif kaddim, dal yazıldım ol burca...”Şair

padişahlardan Kanuni, güzellik unsurları arasında Elif’i muhibbî di-lince söyler:

“Cim zülfün elif kâmet’ü mim ol demeninLîk yok nâm ü nişânı o dehenden

sühenin.” Türk edebiyatının mısra hazinelerinde elifle başlayan nice söz ve

manaincisi, geçmiş zamanın aynasında bize bir dost gülüşü gibi ışıldar.

Manilerde de his ve mana unsurunun yanına mizah ve neşe katılır, elele Elif’i

konuşurlar, Elif’i söylerler: “Elif’im var Mim‘im varYeraltında kimim var?Kitap getir

el basamSenden gayri kimim var?” Kerkük Türklerinin mani söylemedeki

ustalıkları bir başka: “Elif menem, dal menem Zülfün elden sal manam.” Öyle

görünüyor ki EIif”i bitiremeyeceğiz... İyisi mi biz sözü yine Yu-nus’a bırakalım.

Sözün özünü yine o söylesin ve böylece onunla Elif’e nok-ta koymuş olalım:

“Dört Kitabın manasınBellidir bir Elif’teSen Elif dirsin hocaManası ne dimektür?

...Ve: “Bir elif tahsil edenMünezzehtir ilimden.

"Susmak..."



Susmak;
Ne güzel şey!

Ve ne güzel şey,
Surarak konuşmak,

Ve ne güzel şey;
Çok şey konuşup, çok az şeyler anlatmak yerine,
Çok az bir suskunlukla, çok şey anlatmak birilerine...

inşAllah

Gelene git demem haşa,
Gidene de etmem beddua,
Ama sen gel, dilim de bu aralar bir dua,
Gönlüme 
.gelişin olsun da gidişin olmasın inşallah..
Gönül eteğimin suskun dervişi!
Müebbete mahkum duamsın!
İstersen mürekkebinle dokunma cismime!
Aklımın bağlı ellerini çözen
==Ayın
=====Şın
=======Kaf


ع ٍ ش ِ ق ِ



Sağ elini uzat Hakkın bağına
Sineme düşen acım yapraksızlığın yaprağı
Dervişin ayak izlerine düşen gölge benim
Tesbih tanelerine kardeş adın var
==Ayın
=====Şın
=======Kaf


ع ٍ ش ِ ق ِ



K/af dağının ardında geçmişin sitemi
Niyaza açılan ellerime ses/sizlik şahid
Seccadene bıraktığım bir demet gül
Gök/ Yüzü(ne) haykırsın bendeki adını
==Ayın
=====Şın
=======Kaf


ع ٍ ش ِ ق ِ



Yokluğa açılan kapının ardında
Varlık fidanı duygu yaprağına hasret
Şavkın vuruyor her gece göz pınarıma
Sende kalan umudum
==Ayın
=====Şın
=======Kaf


ع ٍ ش ِ ق ِ



Be’nin anlamını güçlendiren nokta(yı)m
Şehadet parmağımla mühürledim bakisini
Oymalı sandığımda sevgi çeyizim
Hücrelerime kaydolan rengin kokusu
==Ayın
=====Şın
=======K/af


ع ٍ ش ِ ق ِ



Ten mumu erisin
Abı hayat varlığının resmi
Boz bulanık kekre suyu temizleyen
==Ayın
=====Şın
=======Kaf…


ع ٍ ش ِ ق ِ
ع ٍ ش ِ ق ِ
ع ٍ ش ِ ق ِ


A.Ş.K...


ع ٍ ش ِ ق ِ
belki hayatın beyaz sayfalarına benim de karalayacak bir şeylerim vardır diyerek çıktım yola...yaradan sonumuzu hayır etsin...sonumuz hayır ola...Önizleme

“Kalem ve Kağıt” İle Başarmak Mı?



“Başarı Nedir?” diye sorsam klişelenmiş cümlelerle bir anlam yükleyebilirsiniz.
Peki “Başarının Yolu Nedir?” diye sorsam herhalde daha can alıcı olmuş olurum. Çünkü herkesin zihninde bir kahraman vardır, o kahraman, senin hayatında yer etmesi ve senin değerlerini yansıtmasıyla senin baş tacın olmuştur.
Ben hep kendime şunu sormuşumdur: “Bu insanlar başarmayı nasıl başarmış?”. Evet.
Sanki buldum. Komik gibi ama cevabı “Kalem ve Kağıt”. Ben sadece budur demiyorum ama bununla kastım düzenli, sistemli, sürekli, boş vaktini değerlendiren ve kendini eğiten insanı kastediyorum. Bunu okulda hocam söylemişti, pek dikkate almamıştım ama son zamanlarda hayatımın giderek yoğunlaşmasıyla, bireysel anlamda, sistemden yoksun olmam beni böyle zevklere itti. Artık kalem ve kağıt taşıyorum. Yapacaklarım diyede bir başlık. Kağıda yazacağım maddeleri bir anda da yazmak zorunda değilim. Gün içinde hayatın akışına göre programınızı şekillendirebilirsiniz. Şimdi ajanda var ya, diyebilirsiniz ama ajanda da en büyük eksiklik samimiyet. Orada sadece saati saatine programlama yaparsın oraya duyguyu katamazsın. Ajanda olmasın mı şimdi? tabi ki de olsun ama kalem ve kağıdın yedi yirmi dört yanında olması ve ona gün içinde yazacakların ajanda da kine oranla kat ve kat daha değerli ve ilerde, bugünde ne yapmışım, ne duygulara hakimmişim diyebilmeniz adına kalem ve kağıt bir dosttur.


Çok mu gerekli? bence gerekli. Çünkü en azından yapacaklarını görüyorsun ve içinde boğulmaktansa üzerine gidip halledebilme şansı yakalıyorsun. Bir metodum daha var, her gerçekleştirdiğim işimin yanına tik atarak onu destekliyorum ve kendimi tatmin ediyorum. Böylece kendime sadakatim artıyor. Psikolojide motivasyondur bunun karşılığı. Daha çok motivasyon daha çok başarı getirir.


Hani kağıt kalem dedikte, kağıt ve kalemi sadece bunun için mi kullanın kesinlikle hayır. Aklınıza takılan bir şey olur not alır sonradan bakarsın, aklına bir söz gelir, fikir gelir, bir şey görürsün dikkatini çeker, yazarsın.
Kalem ve kağıt. Olmadı resim çiz.


En azından bireysel yoksullukların hat safa da olduğu şu zaman diliminde bırak da yanında bulundurduğun bir dostun oldun.